MACAHEL’I TANIYALIM
| 44 images24 Ekim sabahı, güzel kahvaltıdan sonra düştük yollara.
Macahel’i hiç duymamış olanlar için özet bir bilgi; Türkiye’nin Gürcistan sınırında Artvin’in Borçka ilçesine bağlı, isimleri, Camili (Hertvisi), Düzenli (Zedvake: Düzlüğün üstünde olan), Efeler (Eprati: Derin vadide olan), Maral (Mindilti), Kayalar (Kvabistavi: Büyük kazan üstü), Uğur (Akria: Bitişik, eklenmiş) olan 6 köyden oluşan bölgeye verilen ad.
Halkı hem Türkçe konuşuyor hem de arasına %20 Türkçe kelime karışmış olan bir Gürcüce. Macahel UNESCO tarafından Türkiye’nin tek ‘Biyosfer Rezerv Alanı’ olarak ilan edilmiş. Umarım burada gördüğümüz ve fotoğrafların anlatmakta yetersiz kaldığı bu güzellikler korunabilir ve gelecek nesillere kalabilir.
Burada, özellikle kışın, doğa koşullarından dolayı yaşam pek kolay değilmiş. Buna rağmen, yaz – kış burada yaşayan hane sayısı hiç de az değil. Örneğin Efeler Köyü’nde 35 haneden 20’si kışın da burada yaşamaktaymış. Zor doğa koşulları nedeniyle insanlar arası yardımlaşma kültürü de oldukça gelişmiş. Yörenin oldukça misafirperver bir halkı var. Nereye giderseniz gidin çok sıcak karşılanıyorsunuz. Kimbilir, belki de rehberlerimiz orada çok sevildiği için böyle bir muamele görmüşüzdür…
İnsanlar sıcakkanlı olduğu gibi çok da çalışkanlar. Yolda yürürken bir taraftan da örgü ören kadınlara rastlıyorsunuz.
İnsanlarının başka bir özelliği ise oldukça renkli karaktarter olması. Öyleki bu renklilik camilerinn içindeki süslemelere (Bkz. Fotoğraf Galerisi – Camili Köyü Merkez Cami fotoğrafları), hatta hayvanlarına bile yansımış (özellikle ineklere…)
Yol boyunca Çugat Deresi bize eşlik etti. Çugat Deresi Efeler Köyü içerisinden geçiyor ve Çoruh Nehri’ne dökülüyor.
Garadenuz olir da misur olmaz mi daaa? İlk gün bir de mısır değirmeni gördük. Ah o ne güzel bir kokudur… Benim gibi bir mısır manyağı için, bir kedinin koca bir kazan ciğerin içine düşmesi gibi birşey. Gezi boyunca mısıra doydum. Bir de %100 doğal ve GDO’suz mısır!
Bölgede karşınıza sıkça, adına “Serender” adı verilen ahşap klübeler çıkıyor. Bu klübeleri, içinde erzak saklamak, kurutmak ve farelerden korumak için kullanıyorlar. İçine farelerin girememeleri için, klübelerin uzunca bacakları var ve bacakların klübe ile birleştiği yerlerde ise fare tekerlekleri bulunuyor.
Amasya Taşova’nın Kuzey köylerinden birinde bu serenderlerden birini boşaltıp kendimizce yeniden döşedik. İki duvara divan yapmıştık. Bir de televizyon. Kapının önünde balık pişiyor, pişerken de kokusu bize doğru yükseliyordu. Balık ve rakı.. başka bir gün aynı yerde mahlep şarabı ve bol muhabbet. Ah Karadeniz ah!
Sırf bu camiyi görmek için buraya gideceğiz efendim ve Ümit de bizimle gelecek. Evet efendimis evet. o da gelecek
Ümit’i bir de Karçallara götürün. Dağlar dağlar diye ağıt yakıyor buralarda 🙂
Kambersiz düğün olur mu? Ben de yazayım 🙂 Mellon, sana zamanında İngiltere’de bir restoranın (her tarafı çiçeklerle dolu olan) fotoğrafını göndermiş ve bir arkadaşımın çektiğini söylemiştim ya, o arkadaşım Deniz işte. Karadeniz fotoğraflarını görebilmeye başladık sonunda. Sırada İtalya fotoğrafları var dört gözle beklediğimiz.
Deniz, buradaki adıyla “Kürşad” da yarı İtalyan sayılır 🙂 “İtalya” adını duyduktan sonra blog’una abone olacaktır kesin.
NOT: “evet efendimis evet” ve “mellon”un ne olduğunu anlatırım bir ara.
Ekşi sözlükte mellon için şunlar yazıyor:)
Macahel yazılarını bitirdikten ve yaklaşık 2000 fotoğraf arasından seçim yapabildikten sonra, İtalya yazıları da geliyor. Pek yakında, bizi izlemeye devam edin 🙂
Tabi o yazı, koskoca Moria’nın Hollin’deki tek kapısında İngilizce yazmaz. Sadece ay ve yıldız ışığında görünebilen ithildin’den yapılmış Elf rünleriyle şöyle yazar:
Ennyn Durin aran Moria. Pedo mellon a minno.
Mellon bizi Karçallara götür 🙂 🙂 Hasret Güntekin’in şu çok beğendiğim şarkısı geldi yine aklıma 😛
PEDO MELLON A MINNO :)) Ahaha bakın burada neler oluyor.
İtalya’ya giderken fotoğraf makinem yoktu benim 😦 Ödünç bir tane alıp gittim. Resmen boşa geçti bir yılım. Ama bir daha gideceğim oralara. Bu defa neyi çekeceğimi ve neyle çekeceğimi biliyor olacağım. Sizin fotoğrafları ise merakla bekleyeceğim. Bakalım neler kaçırmışım. Ben Roma, Venedik, Pisa ve Sardegna’ya gitti. Bir de bunların etrafındaki bazı küçük yerleşim yerlerini gezdim.
Bu kadar Moria muhabbetinden sonra Karçallar linkindeki Kız Gölü bana Madenlerin çıkışındaki küçük ışıltılı neşeli gölü hatırlattı. Ama ismini hatırlamıyorum oranın 😦
Karçallara gidelim adamım. Artvin’in her yanına gidelim. Güzel olduğunu biliyordum ama gördüğüm şey tahminimden ve hayallerimden çok ötede.
Karçallara da Kaçkarlara da gidelim mellon 🙂 Peşimize Nenya’yı taşıyanı da takarak. Gerekirse zorla (zor kullanma kısmını sana bırakıyorum :P) Kaçkarlar’da “Kırmızı Gedik” adında bir yer olduğunu biliyor muydun? Eh, o da bana Caradhras’ı “Red Horn Pass”ı hatırlattı. Aragorn ile Caras-Galadhorn arasındaki ilişki benzeri bir ilişki kurmuş durumdayım Kaçkarlar’la aramda. Aragorn bir Elenor’a bakmıştı uzun uzun ve yaşayan bir insan olarak oraya dönmemişti ya, ben Niphredil’lerin peşindeyim ve her sene gidesim var 🙂
Bir de ne alaka diyeceksin belki ama Kaçkarlar değince aklıma geliveriyor:
Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat…
Atları rüzgâr…
Atları…
At…
“Salkım Söğüt” işte 🙂 Halbuki orada hiç görmedim.
Kheled-zâram! Kheled-zâram!
“Kapkaranlıktır Kheled-zâram’ın suları,” dedi Gimli, “ve buz gibidir Kibilnâla’nın kaynakları”
Bu gidişle, blog’un ziyaretçilerinin, yorumları anlamak için, önce Tolkien’in yarattığı dilleri öğrenmeleri gerekecek 🙂
Eğer İtalya’da bir yıl boyunca kaldıysanız sizin bize anlatacağınız daha çok şey vardır. Ben sadece bir hafta kaldım, fakat rehberimiz oldukça iyiydi. Gezdiğimiz yerler; Venedik, Floransa, Roma, Milano, Como Gölü, Pisa, Siena, San Gimignano, Castel Gandolfo, Napoli, Pompei idi. Benim fotoğraf ve yazılarla anlatmaya çalışacağım yerlerde sizin de ekleyecekleriniz olursa, yorumlarınızı paylaşabilirseniz çok memnun olurum.
İtalya’da gezerken insan biraz daha geniş açı bir lense ihtiyaç duyuyor. Örneğin Floransa’daki Duomo gibi muhteşem yapıları ve meydanları oradaki gibi dar sokaklardan, ihtişamlarını anlatacak şekilde çekebilmek için 28mm’lik geniş açı olduça dar kalıyor…
LOTRO’da da öyle… Sana en son Zirakzigil’den aldığım bir screenshot’ı göndermiştim değil mi, oralardayım tam da şu an. Moria’dan çıkış, Celebrant’ın, Kibilnâla’nın doğduğu yerler. Kheled-zâram kapkaranlık. Yıldızlar yansıyor geceleri yüzünde 🙂
Ben daha çok Roma üzerine konuşabilirim. Roma’ya gittiğimin ikinci ayında birisi bana “Gezdin mi bari her yanı?” diye sordu. Ben gezdiğimi söyleyince birkaç yer ismi söyledi. Hiç birini görmemiştim. Roma 2 ayda bitmezmiş gezmekle. Hatta bir yılda bile bitmezmiş. O günden sonra gerçekten gezmeye başladım ama bitiremedim, her yerini göremedim. Zorunlu olarak gittiğim Pisa ve Venedik’ten de pek zevk almadım. Kuzey İtalya pek hoşuma gitmedi. Kuzeylileri de sevemedim zaten. Roma ile ilgili bolca konuşabilirim ama 🙂
Bilseydim gitmeden önce Roma’da gidilecek yerleri size sorardım :). Süre 8 gün olunca haliyle sadece turistik yerleri görebiliyorsunuz. Benim en çok sevdiğim şehir Venedik oldu. Ama yaşamak ister misin? deseniz, cevap hayır olurdu. Yaşamak için Roma daha güzel bir yer gibi görünüyor. İtalya’da gördüğümüz her yer kendi karasteriği ile güzeldi. Ancak güneyden Napoli’yi hiç sevmedim. Ama tabi insanları hakkında birşeyler söyleyebilmek için uzun süre kalmak lazım…